Antiparos

Antiparos, Paros adasının yanıbaşında sessiz sakin küçük bir ada. Sarkıt ve dikitlerin yer aldığı mağarası ve Venedik kale yerleşimine örnek mimari kalıntıları ile bilinen ada, güzel plajları ve şık kafeleri ile her gün Paros’tan tekneler dolusu turisti kendine çekiyor.

Paros’un Parikia limanından 28 Haziran 2016 sabahı 25 dakikalık bir tekne yolculuğu ile ulaştığımız Antiparos’un ön görünüm bölgesini oluşturan kordon boyunca lokantalar, kafeler ve küçük oteller diziliydi.

Adanın çarşısında biraz dolaştıktan sonra ilk dinlenme molamızı Margarita Cafe’de verip meyve suyu içtik. Daha sonra sahil boyunca turladık, sıra kahve molasına geldiğinde Soulatso Cafe’ye yöneldik. Kahvelerle birlikte ikram olarak birer dilim çikolata parçalı kek geldi. Çalışanlardan adanın kalesi hakkında bilgi alıp keşif turuna başladık. Önce çarşı caddesini sonuna kadar yürüyüp birkaç basamak merdivenle 15. yüzyıl Venedik kalesi kalıntılarının bulunduğu alana ulaştık.

Kalenin avlusuna bakan ve dik merdivenleri ile dikkat çeken eski evleri begonviller sarmıştı. Sonra yeniden limana yöneldik, sola doğru kıvrılıp moteller önünden sahile indik. Bu kesimde deniz çok sığ idi. Kumsalda kazlar serinliyordu.

Biz de Pantelis Cafe’de dondurma yedik ve en güzel plajların yerlerini soruşturduk. Kadın garson limandaki kilise ile yeldeğirmeninin ardında kalan üç plajı işaret etti. Plaja gitmeden öğle yemeği yemeye karar verdik ve sabahki turumuz sırasında “Rafine Ege Mutfağı” tabelasını görünce gözümüze kestirdiğimiz ana caddedeki Kalokeri Brunch&Dinner adlı mekanın yol üstündeki masalarından birine oturduk.

Masamıza gelip bizimle ilgilenen, çaylarımızı tatlandırmamız için polenli ada balı getiren uzun boylu, kır saçlı hanım, adının Vanna olduğunu söyledi ve nereden geldiğimizi sordu. Atina Faliro’da restoranları olduğunu, yaz aylarında sayfiye yerlerinde sipariş üzerine üretim yaparlarken bu yaz sadece altı gün önce Antiparos Main Street’de bu mekanı açtıklarını anlattı. Adaya daha çok İskandinav turistlerin geldiğini, ancak onların bira yanında damaklarının alışkın oldukları tatlardan başkasını denemeye pek istekli görünmediklerini söyledi. Menülerindeki yiyeceklerde kullandıkları her malzemenin Ege adalarının en kaliteli ürünleri arasından seçildiğini söyleyen Vanna’nın tavsiyesine uyup özel ekmek içinde hazırlanmış zengin malzemeli bir sandviç ile peynirli menemene benzeyen domates soslu yumurta ve avokadolu içecek sipariş ettik. Lezzetlerinden memnun kaldığımız brunch için iki kişi 30 Euro hesap ödedik.

Vanna’nın anlattığına göre, lokantaya bir akşam önce Belçikalı bir grup gelmiş ve menüdeki etli patlıcan yemeği ile ilgilenmişler. Onlara, yemeğin orjinal adının Hünkar Beğendi olduğunu söylemiş. Gruptakiler, “Siz Türklerle düşman değil misiniz?” diye sormuş. O da, “Tarihte ve politik nedenlerle sonraları gerginlik ve problemler yaşansa da Türk ve Yunan halkları birbirine düşman değildir. İlişkilerimizdeki gelgitlerde Avrupa’nın da rolü var” cevabını vermiş.

Adı “iyi yazlar” anlamına gelen Kalokeri’nin sıcakkanlı işletmecileri ile vedalaşıp tekrar limana yöneldik. Kilise ve yel değirmenini geçip sahile indik.Karşımıza çıkan ilk plajda, ılgın ağaçlarının altına serdikleri örtülerde, kurdukları hamaklarda ya da şezlonglarda güneşlenen adalılarla turistlerin arasına karıştık. İki kez denize girip kumsalda şekerleme yaparak güneşlendik. Plajda kanoyla kürek çekenler ve sörf yapanlar da vardı.

İkindiye doğru plajdan ayrılıp balıkçı teknelerinin dizili olduğu limana döndük. Nautica Cafe’de oturup çay istediğimizde bu kez yanında limonlu kakaolu kek geldi. Belli ki diğer Yunan adalarında kahve ve çay yanında servis edilen kurabiyenin yerini burada kek almıştı.

Çağlar öncesinde bir parçası olduğu Paros’tan depremlerle ayrılan Antiparos’a yaptığımız günübirlik ziyarette vakit kısıtlı olduğu için adanın güneyinde Agios İlyas dağı eteklerinde olduğunu öğrendiğimiz ünlü mağarayı gezmeye fırsatımız kalmadı. Birkaç saat de olsa güzel vakit geçirdiğimiz adadan 16.30’da kalkan tekne ile ayrılıp Parikia limanına geri döndük.