Kalimnos
Kos’un kuzeyinde, Leros’un güneyinde yer alan Kalimnos (Kalymnos), biblomsu evleri ile ünlü Symi ya da Meis gibi ilk bakışta insanı cezbeden adalardan değil. Ön görünüm bölgesiyle, sırtını çorak dağlara dayamış beton ağırlıklı bir yerleşim izlenimini uyandırıyor. Kalimnos’un sahip olduğu zenginlikleri keşfetmek için tepelerine tırmanarak uçsuz bucaksız maviliklere hakim muhteşem manzarasının tadına varmak ve adanın arkalarındaki yeşil vahalarına ulaşmak gerekiyor.
Ege’de Yunanistan’a ait Oniki Adalar’dan biri olan ve bizde Kilimli ya da Kelemez diye adlandırılan Kalimnos’a (Kalymnos), eşim ve Büyükadalı dostlarımızla ilk kez 2012 yazında günübirlik bir ziyaret yaptık. Kalimnos’a gidebilmek için Bodrum Turgutreis’ten sabah 09.00’da kalkan hızlı hidrofille Kos’a hareket ettik. Hidrofile gidiş dönüş kişi başı 14 Euro ödedik. 15 dakikada vardığımız Kos’ta pasaport kuyruğunda da 15 dakika bekleyip işlemimizi yaptırdıktan sonra, bir kafede oturup Kalimnos’a kalkacak feribotu bekledik. 11.10’da Kos’tan bizi alan feribot 11.50’de Kalimnos’a vardı. Kos-Kalimnos feribotuna gidiş dönüş için kişi başı 29 Euro ödeme yaptık. Mevcut gemi tarifesine göre Kalimnos’u keşfetmek için sadece dört saatimiz vardı.
Kısıtlı vaktimizi olabildiğince değerlendirmek için hemen merkezdeki Magos Tur’dan kişi başı 10 Euro ödeyerek minibüsle iki saatlik rehberli şehir turu satın aldık. Rehberimiz bizler için İngilizce, Yunanistan’ın çeşitli yerlerinden tura katılan yerli turistler için de Yunanca olmak üzere iki dilde tanıtım yaptı.
Kalimnos’da, Kos’ta her yerde karşımıza çıkan Osmanlı yapılarından pek eser yok. Osmanlı’dan sonra İtalyan egemenliğinde geçen yılların izlerini ise adanın merkezi Pothia’daki vilayet binası gibi bazı mimari yapılarda görmek mümkün. Güneye bakan önemli bir liman şehri olan Pothia, 11 bin 500 nüfuslu bir başkent. Mavi ya da beyaz panjurlu, iki-üç katlı evlerini, begonviller süslüyor.
Tur minibüsümüz iki yanı mağazalarla dolu ana caddeden şövalyelerin kalesinin bulunduğu şehir merkezine doğru ilerleyip boz renkli yeldeğirmenlerinin ve eski bir tapınağın kalıntıları üzerine inşa edilmiş gümüş kubbeli Christ the Savior (Kurtarıcı Mesih) Katedrali’nin önünden geçerek yükseklere doğru tırmandı. Saint Savvas Church önünde fotoğraf molası vereceğimizi söyleyen rehberimiz, bu kiliseye adını veren rahibin kurduğu manastırda mucizeler yarattığını, çaresiz hastaları iyileştirdiğini, yardımseverliği ile bütün adalıların kalplerini fethettiğini ve hayatının son 20 yılını geçirdiği adada aziz ilan edildiğini anlattı.
Şehrin koruyucusunun aynı zamanda ebedi istirahat yeri olan bu bölgeden aşağı doğru baktığımızda tüm limanı kuşbakışı görebildik. Yükseklerden uçsuz bucaksız mavilikleri ve Kalimnos’u çevreleyen irili ufaklı adaların oluşturduğu panaromik manzarayı seyretmek çok keyifliydi.
Daha sonra plaj ve restoranların bulunduğu Vlihadia’dan geçip incir, zeytin ağaçları ve kaktüslerin çevrelediği yollarda ilerledik ve bir diğer ziyaret durağımız olan Folk Müzesi’ne (giriş ücreti 2 Euro) vardık. Yerel şarap ikramının yapıldığı müzede Kalimnos’un halk tarihini öğrenme olanağı bulduk.
Folk Müzesi’nde oturma odası, mutfağı ve yatak odası ile geleneksel Yunan aile evinin bir modeli yaratılmış. Düğün yatağındaki beyaz işlemeli çarşaflar gelinin masumiyetini sembolize edermiş. Bir kız çocuğu doğduğunda bu aile için problem demekmiş, çünkü onun ilerde yaşayacağı evi yapmak için para biriktirmek ve güçlü bir çeyiz hazırlamak gerekirmiş. Yatak odasındaki “Krevatos” denilen, büyük tahtalardan yapılmış yüksek ve geniş aile yatağının yanında bebek için bir beşik asılı dururmuş. Anne bebeğini dört yaşına kadar emzirir, sütten kestiğinde ise “lukumi” adlı tatlıyı sütle karıştırıp çocuk huzursuzlandığında bununla sakinleştirirmiş. Evin baş köşesindeki dokuma tezgahı ile kadınlar çorap, gömlek, şapka, kazak, kemer gibi her türlü ihtiyaçlarını dokurlar, eski kıyafetleri kesip kurdele haline getirerek paspas yapmak için kullanırlarmış. Et, süt, yumurta, peynir ve ipek, pamuk, yün gibi ihtiyaçlarını karşılamak için hayvanları kendileri yetiştirirmiş. Ailenin geçiminde ve beslenmesinde büyük sorumluluk sahibi olan kadınlar, gemicilik, süngercilik gibi işlerinden dolayı aylarca evlerinden uzak kalan babalarının yokluğunu hissettirmemek için çocuklarını masallar ve efsanelerle oyalarlarmış. Babalar geri döndüklerinde denizde yaşadıkları zorlukları, atlattıkları tehlikeleri anlatırlar, erkek çocuklar da bir an önce büyüyüp aynı maceraları yaşamak için sabırsızlanırlarmış.
Oniki Adalar’ın dördüncü büyük adası olan Kalimnos tarih boyunca sünger adası olarak ün yapmış. Adada halkın en önemli geçim kaynağını oluşturan sünger avcılığının ve ticaretinin kökeninin antik Yunanistan’a dayandığı söyleniyor. Her yıl Paskalya döneminde ava çıkan süngercilerden sonbaharda ancak yarısı evlerine geri dönermiş. Sünger avcılarının elinde sadece bir parça mermer bulunurmuş ve “Skadalopetra” denilen mermer dalgıçların derine dalmak için direksiyon yerine kullandıkları tek yardımcı aletleriymiş. Dalgıç denizin dibine ulaştığında kolunun altına mermeri sıkıştırıp yürümeye başlar, nefesi tükenmeden elinden geldiğince büyük süngerleri toplamaya çalışırmış. Ardından mermer parçasını bırakıp hızla yüzeye doğru yüzmeye başlarmış. Bu çok zor, yorucu ve son derece tehlikeli iş, vurgun yiyen sayısız avcıyı hayatından etmiş ya da sakat bırakmış. 1950’li yıllarda basınç düşürücü odalar adada hizmete girmiş ama 1980’li yıllarda bir virüs süngerciliğin sonunu getirmiş. Bugün Vlichadia’daki Deniz Dünyası Müzesi’nde denizaltı buluntuları ile sünger avcılarının hatıratı sergileniyor. Ancak müze gezebilmek için programınızı öğleden önceye ayarlamanız gerek, çünkü siesta saatlerinde her yer kapanıyor. Sünger fabrikası ve Arkeoloji Müzesi de görülmesi gereken yerler arasında.
Süngerciliğin önemini kaybetmesiyle pek çok aile Amerika’ya ve Avusturalya’ya göç etmiş, adada kalanlarsa turizme yönelmiş. Bugün başta Masouri ve Myrties olmak üzere çok sayıda turistik kasabada oteller, tavernalar, barlar, kulüpler dünyanın her yerinden gelen turistleri ağırlıyor. Anlatılanlara göre Kalimnos’tan hemen yanıbaşındaki Telendos adacığı üzerindeki gün batımını izlemek, Büyükada’dan Heybeli’de gün batımını izlemek kadar keyifli. Koni şeklindeki bu dağlık adacığın intihar eden bir kadının yüzünün suretini yansıttığı söylencesi de yaygın.
Genelde kurak bir arazi yapısına sahip Kalimnos’un en yeşil bölgesi ise Vathis vadisi. Masmavi bir koya açılan vadide küçük ve sevimli köyler bulunuyor.
Kalimnos’ta spor tutkunları için çeşitli alternatifler var. Adada dalma merkezleri ve bir dalgıçlık okulu bulunuyor. Rüzgar sörfü ve yelken yapmaya uygun koyları, temiz mavi denizi, nefis plajları ile ada her zevke hitap ediyor.
Adanın arazi yapısı kaya tırmanışlarına da çok uygun. Kefalan ve Daskalio’daki mağaralara tekne turları da düzenleniyor. Kalimnos dağlarında kekik, adaçayı gibi otlar yetişiyor ve özellikle kekik balı çok meşhur. Merkezdeki dükkanlarda satılan geleneksel ürünlerin başında doğal süngerler, deniz kabukları, çeşitli deniz ürünleri ve kekik balı geliyor.
Adadaki lokantalar büyük porsiyon deniz ürünleri, lezzetli mezeleri ve bizim Bodrum’a kıyasla çok uygun fiyatlarıyla haklı bir ün yapmışlar. Biz de Kalimnos hakkında bilgilerle donandığımız iki saatlik rehberli tur sonrası vardığımız merkez Pothia’da kendimizi denizin hemen karşısındaki bir deniz ürünleri restoranına attık, hafif bir öğünle de olsa mezeleri test edip lezzet ve fiyat uygunluğunu onayladık. 15.50’de gelen feribota binip 16.40’ta Kos’a, ordan da hidrofille kalkış noktamız olan Bodrum’a geri döndük.