Leros,  Yunan Adaları

Leros

Yunan adalarını gezi rotalarının baş köşesine yerleştirenlerin kalplerinde özel bir yer verdikleri ve ilk fırsatta tekrar gitmek istedikleri bir ada olur çoğu kez. Benim gönlümde ayrıcalıklı bir yeri olan Yunan adası ise, sakin huzurlu havası, zengin tarihi, geleneklerine bağlı güler yüzlü insanları, gurmeleri mest eden lokanta ve tatlıcıları ile Leros! İlk kez 2013 yılı temmuz ayında ziyaret ettiğim ve sonrasında farklı mevsimlerde defalarca gidip geldiğim Leros, Büyükada’dan sonra kendimi evimde gibi hissettiğim ikinci ada oldu.

Yaz sezonunda Bodrum İçmeler Yolcu Limanı ve Turgutreis’ten günübirlik feribot seferleri yapılan Leros’u gurmeler açısından cazip kılan, bu adada en salaşından en havalısına çok sayıda lezzet mabedinin bulunması. Türk gezginler arasında yıldızı her geçen yıl parlayan Leros, yalnız lezzet avcılarının değil tarih meraklılarının da ilgi odağı. 2. Dünya Savaşı yıllarında Almanlarca bombalanan, Yunanistan’daki cunta döneminde siyasi tutukluların sürgün yeri olan Leros, tarihi ve siyasi geçmişini yansıtan müzeleri ve kiliseleriyle de fark yaratıyor.

Ağustos’ta Kastrolu Meryem Ana Festivali ve Eylül’de Balıkçı Festivali ile adından söz ettiren, ayrıca yaz boyunca çeşitli konserlere, tiyatro ve dans gösterilerine, sanat sergilerine mekan olan Leros, gittiği yerin geleneklerini, kültürünü en doğal haliyle tanımak isteyen gezginleri mutlu edecek bir tatil seçeneği.

Adalı dergisinin 2013 yılı ağustos sayısına “Hep böyle kal Leros!” başlığıyla kaleme aldığım yazı, (ufak tefek kısaltma ve düzeltmelerle) şöyleydi:

“Ege’de Yunanistan’a bağlı Oniki Adalar’dan biri olan Leros (İleryoz) henüz turist müfrezelerine teslim olmamış, sahillerini otel ve yazlık inşaatlarıyla, beach club’larla doldurmamış, kendi karakterini büyük ölçüde korumayı başarmış sevimli bir ada.

Leros adası, Bodrum Turgutreis’e 22 mil mesafede. 14 Temmuz 2013’de (o tarihte henüz direkt seferler başlamadığı için) Turgutreis’den Kos’a geçip; Şehir Hatları İşletmemiz gibi Onikiadalar arasında tarifeli sefer yapan Dodekanisos Seaways’in hızlı feribotu ile saat 11.00’de adaya hareket ettik. Kos-Leros arası 26 mil. Kişi başı bilet ücreti 21.50 Euro olan yolculuk 1 saat 35 dakika sürüyor. Leros’ta havaalanı da var ve Atina’dan uçakla 45 dakikada adaya ulaşmak mümkün.

Leros, Zeus’un kızı ve Apollon’un ikizi olan, mitolojideki en büyük Yunan tanrıçalarından Artemis’in adası olarak biliniyor. Partheni’deki havaalanına yakın Artemis tapınağından günümüze kalanlarsa birkaç oymalı taş blokla sütun parçasından ibaret.

Ada 53 kilometrekarelik yüzölçümü ile bizim Prens adalarımızın toplam yüzölçümünün üç katından daha fazla genişliğe sahip. Büyüklüğü mukayese edilemese de Leros yer yer bana Heybeliada’yı hatırlattı. Leros kalesinin bulunduğu tepe ile komşusu Aya Marina tepesine uzaktan baktığımda Büyükada’da Çankaya yönünden Heybeli’yi seyrettiğim duygusuna kapıldım. Heybeli’deki kilise ve papaz okulunun yerini burada kale almış. Kalenin içindeki kiliselerden birinin adı da Heybeli’de olduğu gibi Aya Triada. Kaledeki Panagia kilisesi ise Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi gibi insanların umut odağı olmuş. Mucizevi şekilde bir gece sahipsiz bir kayıkta bulunan Meryem Ana ikonuyla ünlü bu kilise, yaralıların ve çaresiz hastaların iyileştirici gücünden medet umduğu bir kutsal mekan. Diğer yandan kapanmadan önce sanatoryumu ile ön plana çıkan Heybeli gibi Leros da hastanesi ile ünlü. Adada hastaların psikososyal rehabilitasyonunun yapıldığı bir Psikiyatri Hastanesi 1957’den beri faaliyet gösteriyor. Sağlık sektörü yarattığı iş olanakları ile 8 bin 500 nüfuslu adanın ekonomisinin can damarı.

Leros’un kalabalıklardan ve gürültüden uzak, huzurlu havasından olsa gerek insanları da rahat, güleryüzlü ve dostluğa açık. Dinlerine ve geleneklerine bağlı adalıların kültürlerini yaşatmaya verdiği önemin en somut örneğini, Pandeli’de Sweet Leros tatlıcısında bulduk. Masallardan fırlamış gibi duran bu sevimli dükkan aynı zamanda küçük bir folk müzesi işlevi görüyor. Üst katı geleneksel düğün yatağına ve adalı kadınların sandıklarından çıkan dantel, nakış gibi çeşitli el işlerine ayrılmış. Mutfak alt katta ve burada adanın pougkia, diples, galakto böreko, lokumades gibi geleneksel tatlılarını, kurabiyelerini ve ıtır aromalı yerel içkisini tatma imkanı var. Tatlıların yanı sıra adanın çiçek kokulu ballarından, tarçın ve karanfil kokulu domates reçelinden ve yerel otlarından almak için de burası doğru adres.

Aile işletmesinin sahibi Christos Karpatakis, 4 kişilik grubumuzun Bodrum’dan geldiğini ve adalı olduğunu öğrenince üst kattaki terasta bize kahve ve likör ile lokumades dedikleri lokmadan ikram etti, ailenin diğer fertlerinin de ara ara eşlik ettikleri sohbette, Miletli olan büyük dedesinin Didim’den Rodos’a göç ettiğini, daha sonra Leros’a gelip 1897’de bu evi yaptırdığını, dedesinin iyi derece, babasının ise biraz Türkçe bildiğini anlattı. 2. Dünya Savaşı sırasında Kızılhaç’ın Türkiye üzerinden Yunanistan’a yardım ettiğini söyleyen ve “Tarihi bilmek önemli. Bilmezsek hep aynı hataları tekrar ederiz” diyen Karpatakis, ailece Türk dizilerinin, özellikle Muhteşem Yüzyıl’ın takipçisi olduklarını da belirtti.

Karpatakis, Leros belediye meclisinde görevli olarak 2000 yılında Bodrum-Leros kardeşlik anlaşmasına imza atmış ve Bodrum’da güzel dostluklar kurmuş. Altı yıl Tünel Savaşı Müzesi’nde yöneticilik yapan Karpatakis, Belediye ile Turizm ve Ticaret Gelişim Birliği tarafından desteklenen Leros dergisinin yönetiminde sorumluluk almış. Leros’un festivallerle dopdolu yaz mevsimine karşın kışlarının da çok güzel olduğunu ve bu mevsimi ailece birbirlerine kenetlenerek geçirdiklerini anlatan Karpatakis, bizi, “Leros’a gelirseniz burada dostlarınız olduğunu bilin” sözleri ile uğurladı.

Sahiller herkese açık

Leros’un 71 kilometre uzunluğundaki sahilleri betonla doldurulmamış. Adayı çevreleyen yollar kumsallara en az 5 metre pay bırakılarak inşa edilmiş. Ilgın ağaçlarının yolla sınır oluşturduğu plajlar kumlu ve deniz pırıl pırıl. Evler ve oteller yolun diğer tarafında sıralanıyor. Binalar en fazla 3 katlı.

Evlerin bahçeleri ve balkonları çiçeklerle donatılmış. Sokaklar çok temiz çünkü Yunanlılar evlerinin dışının temizliğine de önem veriyor, kimse sokaklara çöp atmıyor. Adanın iklimi ılıman, sıcaklık yazın 20-26, kışın 10-17 derece civarında, rüzgarı bol, havası bunaltmıyor. Sivrisinek sorunu burada da var.

Leros, birbirinden güzel koyları, pırıl pırıl denizi, kalesi, kiliseleri ve bakımlı yel değirmenleri ile fotoğraf meraklılarına da çok güzel görsel seçenekler sunuyor. Panteli’deki Castelo Beach Hotel’in kaleye, yeldeğirmenlerine ve koya bakan manzarası müthiş.

Gourna’da günbatımı manzarası, Kamara’da Leros’un sembolü haline gelen deniz üzerindeki Agios Isidoras Şapeli ve kaleye yakın konumdaki İlyas Peygamber Kilisesi de görülmeye değer. Adanın yürüyüş için çok uygun rotaları var. İki günlük gezimiz sırasında sokaklarında faytona rastlamadığımız adada araba trafiği yoğun değil. Motosikletler başlıca ulaşım aracı ve egzozları her yerde olduğu gibi havayı kirletiyor. Taksi sayısı az, öyle ki aynı taksiciye gün içinde iki kez rast gelmeniz mümkün. Adalı taksiciler Türklerden çok memnun. Lakki limanından otelimizin bulunduğu Alinda’ya dönerken bindiğimiz taksinin şoförü Türkçe konuştuğumuzu duyunca İngilizce “hoşgeldiniz” diyerek radyo istasyonunu Türk kanallarından birine çevirdi ve “Türkler çok iyi turist, sizleri her zaman bekliyoruz” dedi. Akşam yemeğini yediğimiz Panteli’deki Zorbas Taverna’da müşterilerin çoğunun özel tekneleriyle adaya gelen Türklerden oluşması ve garsonların onları Türkçe sözlerle karşılaması, taksicinin memnuniyetini restoran işletmecilerinin de paylaştığını gösteriyordu. Aya Marina’daki Mylos Taverna da Türk yatçıların ve gezginlerin uğrak yerlerindendi.

Leros gittiği yerin geleneksel yaşamını, kültürünü en doğal haliyle tanımak isteyen, kalabalıklardan, gürültü patırtıdan kaçan seyahatseverlere göre. Özgünlüğünü korumuş bu yeryüzü cennetinden tekrar gelmek dileğiyle ayrılırken, Leroslular turistik gelirlerin cazibesine kapılıp da adalarının çığırından çıkmasına izin verirlerse gün gelir tıpkı benim gibi yaz mevsiminde yolda yürüyemez, bisiklete binemez, denize giremez hale gelir ve kaçacak delik ararlar diye bilmiş bilmiş gülümsedim!”

Festivaller  

Leros’un nispeten kalabalık sayılabilecek ayları Temmuz ve Ağustos. Adada yaz boyunca düzenlenen etkinliklerden en bilinenleri 15 Ağustos’taki Kastrolu Meryem Ana Festivali ile Eylül’ün ilk hafta sonu yapılan Balıkçı Festivali. Bereket dualarının yapıldığı Balıkçı Festivali akşam saatlerinde Panteli meydanında düzenleniyor, gece boyunca ikramlar için sokaklarda metrelerce uzunlukta mangallar kurulup balık ve deniz ürünleri pişirilirken kadehler yeni balık mevsimi şerefine kaldırılıyor. Adada uzun yaz gecelerini renklendirecek çeşitli konserlere, tiyatro ve dans gösterilerine, sanat sergilerine de sıklıkla yer veriliyor. Agia Marina’nın muhteşem manzarasının kuşbakışı seyredilebildiği Patelo’da yerel müzisyenlerin konser verebilmeleri için bir sahne kurulmuş.

En güzel koy Panteli

Adanın en güzel koyu ise tartışmasız Panteli. Kale ve yel değirmenlerinin eteğindeki bu koyda bir balıkçı barınağı da var.

Leros’a yaptığımız seyahatlerin pek çoğunda Panteli’deki Castelo Beach Hotel’de konakladık ve her sabah balığa çıkan takaların sesleri ile gözümüzü yeni güne açtık. Panteli’ye gelen sebze kamyonlarından “tomates, patlicani, biberi” diye yükselen sesler ise beni her seferinde çocukluğumun Büyükadası’na götürdü.

Leros’ta yeme-içme

Leroslular da Akdeniz tipi, balık, sebze ve zeytinyağı ağırlıklı besleniyor. Ada mutfağı tüm Yunan adaları gibi midye, ahtapot, kalamar gibi deniz ürünleri ve mezeler açısından oldukça zengin.

Deniz kestanesi de adada bol ve dolunayda toplanıp limon ve zeytinyağı ilavesi ile çiğ yeniliyor. Burada bugüne kadar yediklerimizin en küçüğü olan Papalina adlı minik balıklardan da tattık. Soğan dolması ve lahana sarmasında sarımtırak ve kremamsı bir sos kullanıyorlar. Musakkaları ise bizimkinden farklı, lazanyayı andırıyor. Soumada ve Gavafes adlı tropikal meyveli içecekleri adaya özgü.

Panteli’deki Zorbas Taverna ile Apostolis-Psaropoulo Tavernası, Vromolithos’daki Dimitris o Karaflas Tavernası ve Aya Marina koyundaki Mylos Taverna sonsuz maviliğe hakim muhteşem manzaraları, lezzetli deniz ürünleri yemekleri ve yöresel mezeleri ile yatçıların ve gezginlerin uğrak yerleri arasında. Taverna işletmecilerinin tokgözlü oldukları söylenebilir çünkü yiyeceklerin kalitesine göre fiyatlar uygun. Panteli’deki Michalis &Maria ise bir balıkçı ailesine ait, taze balık ve deniz ürünleri ile mevsim sebzelerinin uygun fiyatlarla yenilebildiği salaş bir lokanta. Adanın arka tarafındaki Drymonas balıkçı kasabasındaki Sotos Fish Restoran da taptaze balık ve deniz ürünleri ile gurmeleri kendine çekiyor.

Osmanlı ve İtalyan hakimiyeti

Leros 1314’ten 1522’ye kadar Rodos şövalyelerinin elinde kalmış. Bu tarihte Osmanlıların Rodos’u kuşatmasını takiben Muhteşem Süleyman ile Şövalyelerin Başkumandanı arasında anlaşma imzalanmış ve Leros şövalyelerin elindeki tüm Ege topraklarıyla birlikte Türklerin eline geçmiş. 400 yıllık Osmanlı yönetimi boyunca Leros yarı otonom bir rejim yaşamış. Kalenin altında Aya Paraskevi denilen yerde konakları ve hamamları ile bir Türk mahallesi oluşturulmuş. Ada 1821’de bağımsızlığını kazanmış. 1912’de Oniki Adalar’ın kontrolünü ele geçiren İtalyanlar, Leros’u donanma üssü olarak kullanmış. Faşist Mussolini rejimi Leros’u Doğu Ege’de İtalyan hakimiyetinin en önemli üssü olarak görmüş, Portolago’da İtalyan mimarlar Rudolfo Petracco ve Armando Bernabiti tarafından art-deco tarzı binalarla yeni bir kent yaratılırken rejimin önde gelen isimlerinin yararlanması için bir de yazlık saray inşa edilmiş. 2. Dünya Savaşı sonrasında Oniki Adalar yeniden Yunanistan’a geçmiş. Ülkede yedi yıl süren Cunta Dönemi’nde aydınlar adadaki işkence kamplarına sürgün edilmiş. Partheni koyu arkasında kalan Agia Kıoura Kilisesi, Manolis Glezos, Kyriakos Tsakiris, Andonis Karagiannis gibi politik sürgünlerin yaptıkları, özellikle alaycı bakışlı İsa’yı konu alan duvar boyamaları ile mutlaka ziyaret edilmeyi hak ediyor. Leros tarihinin izleri Merikia’daki Tünel Savaş Müzesi’nde ve Alinda’daki Beleni Kulesi’nde yer alan Folklor ve Tarih Müzesi’nde görülebilir.

Savaş Müzesi’ni ziyaret ettiğinizde, 2. Dünya Savaşı döneminde Leros’un Almanlarca bombalanmasını konu alan kısa süreli belgesel filmi izlemeyi de unutmayın. Partheni’de İtalyanlar döneminden kalma ve hala kullanılan askeri binalar var ancak bunlara girilmesine ve fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor. Ada çevresinde savaş yıllarından kalma batık gemiler bulunuyor.

Leros’a günübirlik ziyaret için:

5 Temmuz 2018-22 Eylül 2018 tarihleri arasında geçerli olmak üzere, Bodrum İçmeler’deki Yolcu Limanı’ndan Yeşil Marmaris Lines katamaranları ile Leros’a her perşembe ve cumartesi saat 10.00’da sefer düzenleniyor. Yolculuk 1 saat 45 dakika sürüyor. Gemiler normal şartlarda Agia Marina’ya, hava koşulları elverişsiz olduğunda Lakki limanına yanaşıyor. Aynı günlerde, akşam saatlerinde dönüş seferleri de var. Leros’tan 18.00’de kalkan gemiler 19.45’te Bodrum İçmeler’e varıyor. Yeşil Marmaris Lines 17 eylüle kadar Turgutreis-Leros arasında da her pazartesi karşılıklı seferler düzenliyor. Turgutreis’ten 11.30’da kalkan katamaran 12.30’da Leros’a varıyor. Dönüş ise 15.30’da. Katamaran 16.30’da Turgutreis limanına yanaşıyor. Biletler www.yesilmarmarislines.com adresinden temin edilebilir.

Bodrum Feribot tarafından Turgutreis Limanı’ndan Leros’a 29 Haziran 2018’de başlatılan feribot seferleri ise 30 Eylül 2018’e kadar devam edecek. Turgutreis’ten cuma ve pazar günleri saat 10.00’da hareket eden gemiler 11.15’te Leros’a varıyor. Leros’tan Turgutreis’e ise yine cuma ve pazar akşamları 17.30’da dönüş seferleri koyulmuş. Gemiler 18.45’te Turgutreis’e varıyor. Biletler www.bodrumferibot.com.tr adresinden temin edilebilir.

6 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir